23 Temmuz 2013

Y Kuşağı !!...

Cumhuriyet Bilim Teknik-
Y kuşağı süreç odaklıdır. Zaten daha eski kuşaklardan olup da Taksim’e çıkanlar ya da gelişmeleri medyadan takip edenlerin kafalarını karıştıran şey de bu. “İyi tamam da sonuçta ne olacak?”. Dijital göçmen sınıfına giren bu yaşça büyük kuşakların hepsinin aklında bu soru var. Sonuçta ne olacak? Oysa Gezi Parkı’na gidip bakarsanız, oradaki gençlerin bu soruyu kafaya takmadıklarını görürsünüz. Onlar anı fiilen yaşarken, dijital göçmenler meşhur ettikleri “carpe diem” lafını bu tablo ile irtibatlandıramıyor. Bazıları “tamam eyleminizi yaptınız, mesajınızı verdiniz, artık dağılabilirsiniz” gibi görünürde sağduyu mesajı veriyor ama bu Y kuşağının dili değil. Y kuşağı zamanı geldiğinde ne yapacağına karar verir ve bir sonraki adımını atar.

Toplumlar, kültürler deneyimledikleri toplumsal olayların da etkisiyle kuşaklarına isimler vermektedir. Batı toplumları da son yüzyıl baz alındığında kuşaklarını şu şekilde adlandırmıştır: Sessiz Kuşak (1922-1945 arası doğumlular), Baby-Boom (Bebek Patlaması) Kuşağı (1946- 1964 arasında doğanlar), X Kuşağı (1965-1980 arası doğumlular), Y Kuşağı (1981 – 2000 arasında doğanlar), Z Kuşağı (2001 – 2020 arası doğumlular).

Diğerlerinden farklı olarak Y Kuşağı’nın dönemi belli bir tanımı bünyesinde barındırmaktadır. O da Y Kuşağı üyelerinin “bilgisayar, internet ve cep telefonu teknolojilerinin içine doğmuş olmaları”dır. Türkiye için, kopyacılık yapmak yerine, bu tanımı baz alırsak Y kuşağının 1981-2000 arası yerine 1991-2010 arasında doğanlardan oluştuğunu tespit ederiz. Çünkü bu üç teknolojinin toplumda yaygın olarak kullanılmaya başlaması bu yıllara denk gelmektedir (bu tespit, 80li yıllarda Türkiye’de bilgisayar yoktu anlamına gelmez; ancak “yaygın” değildi).

Öte yandan Y kuşağının bu tanımı ile birlikte nesiller kategorik olarak ikiye ayrılmaktadır. Y kuşağı ve sonrasında gelecek tüm kuşaklar “dijital yerli” iken Y kuşağından önceki üç kuşak (sessiz, baby-boom, X) “dijital göçmen” olarak adlandırılmaktadır. Kısaca Türkiye’de nüfus kağıdındaki doğum tarihi 1991 öncesini gösterenler dijital göçmendir. “Göçmen”dir çünkü bu üç kuşağın dijital imkanlara karşı doğal tepkisi onları kullanmamak yönündedir. Onlar dijital imkanları kullanmaya zorlanmakta; dijital olmayan dünyadan bilgisayar, cep telefonu, internet dünyasına “mahalle baskısıyla” adeta göç ettirilmektedir. Eğer ATM kullanmayı bilmezlerse emekli maaşını çekemezler, cep telefonunu kullanmayı bilmezlerse çocuğunun, torunun sesini duyamazlar vb.
Dijital yerlilerin ilk evresini oluşturan Y Kuşağı, yukarıdaki tanım itibariyle de kendi zamanının ruhunu değiştirecek, onu yeniden tanımlayacak potansiyele sahiptir. Her ülkede bu potansiyel farklı şekilde kendisini gösterdi, gösteriyor. Kapitalizmi özümsemiş ABD’de bu yepyeni teknolojik buluşlarla ortaya çıkarken, muhalif olma becerileri daha gelişmiş Avrupa’da ve “özgürlük ve bağımsızlığı, karakteri haline getirmiş” Türkiye’de bu potansiyel daha ziyade kamu yönetimine ayar çekecek eylemlerle kendini göstermekte.
Dünya böyle dramatik gelişmeleri ilk defa yaşamıyor. Bundan önceki son dalga 1968’de yaşanmıştı. Baby-Boom denilen (ülkemizde 68 Kuşağı olarak bilinen) kuşak, dünya savaşlarından yorgun düşmüş bir dünyanın hantal yapısını kökten değiştirdi. İş, politika, ekonomi, medya tüm alanlarda bu etkinin izleri 1968’den sonra giderek artan miktarda hissedildi. 20. yüzyıl adeta 68 kuşağının zamanı oldu. 2000’li yıllarla birlikte 68 kuşağı için de emeklilik çağı başladı.

68 Kuşağı kendisinden sonra gelen X Kuşağı’nı, yani kendi çocuklarını, eğitip, onları kendi çizdikleri vizyonu icra eden takipçiler haline getirmeyi başardı ancak torunlarına (yani Y kuşağına) söz geçirme fırsatını kaçırdı. Hatta bu konuda kendi silahı ile vuruldu dense yanlış olmaz. Çünkü Y kuşağını bu denli eşsiz kılan o üç teknoloji (bilgisayar, internet, cep telefonu) 68 kuşağı ile X kuşağının ortak çalışmalarının sonucudur.

Farklı eylemler

Akla son yıllardaki Occupy Wall Street, Arap Baharı, Türkiye’de Cumhuriyet Mitingleri gelebilir. Bunlar gerek 68 olaylarından gerekse de Gezi Parkı olayından daha farklıdır. Diğer üçünde de dışarıdan bir ittirmenin, motivasyonun, ajitasyonun emareleri görülürken Gezi Parkı olayları da tıpkı 68 olayları gibi bütünüyle emprovize bir şekilde, halk tarafından başlatılmıştır. Ayrıca Gezi Parkı ile Taksim Meydanı iki farklı olgudur. Taksim Meydanı’ndakiler Gezi Parkı’ndakileri etkileri altına alamamakta, yanıbaşlarında bildikleri o eski türden eylemlerini yaparak dağılmaktalar. Gezi bir yerde onlara karşı da direnmekte.

Y kuşağı dünyayı kendi anlayışına, meşrebine göre dönüştürmek istiyor. Bu süreçte de 68 kuşağına göre önemli bir avantaja sahip. 68 kuşağı dünyayı değiştirmeye kalktığında onların ebeveyni olan kuşak 68 kuşağınA cephe almıştı (“Gelin anneler, babalar ülkenin dört bir yanından / Ve eleştirmeyin anlayamadığınız şeyleri / Oğullarınız ve kızlarınız artık kontrolünüzden çıktı / Sizin eski yolunuz hızla yıpranıyor / Lütfen çekilin yeni yoldan / Eğer uzatamayacaksanız ellerinizi / Çünkü zaman, artık değişiyor” – Bob Dylan, Times-They’re a changing).

Oysa bugün Y kuşağının ebeveyni konumundaki X kuşağı, çocuklarının bu eylemlerine destek oluyor; onlara “ellerini uzatabiliyor”. İkisinin de hasmı ortak; dünün devrimci çocuklarından olup da zamanla “erk”in uyuşturucu etkisi altında kalmış olan baby-boom kuşağının yönetici kadroları. Ebeveynlerin desteği çeşitli şekillerde gerçekleşmekte. Bir kısmı çocuğunun yanında gaz yiyor, onunla omuz omuza mücadele veriyor. Bir kısmı her sabah kalkıp bir tencere yemek yapıyor ve parka koşturuyor. Farkında olarak ya da olmayarak, çoğunlukla X kuşağının bu temsilcileri, yıllardır etkisi altında kalmış oldukları o pasifize edilmiş olma halini çocuklarının bu cesareti sayesinde üstlerinden atıyor.

Ağ toplumu ve lider yok

Y kuşağının temsil ettiği toplum modeli “ağ toplumudur”. Bu toplumda herşey ağlardan oluşur. O nedenle sosyal medya, o olmazsa kulaktan kulağa iletişim ile bir bakıyorsunuz ki belki de hayatında Gezi Parkı’na hiç gitmemiş doktorlar gelmiş gönüllü olarak tedavi gereksinimi olanlara yardımcı oluyor; bir başkası evindeki fazla kitapları getirmiş derme çatma kütüphaneye hediye ediyor, insanlar kendi aralarında para toplayıp ihtiyaç duyulan şeyleri alıp parka akın ediyor vb.

“Ağ toplumu”nun sosyal medya ile etkileşimi beklenenin aksine o denli de olmazsa olmaz değildir. Yarın en popüler sosyal medya imkanları olan Facebook ve Twitter erişime kapatılsa bile ağ toplumu yoluna devam edecektir. Çünkü ağ toplumu sosyal medya ile birlikte ortaya çıkmış bir olgu değildir; ondan çok önceden beri var. Dijital imkanlar, en önemlisi de sosyal medya sadece ağ toplumun işleyişini ivmelendirmekte.

Ağ toplumunda lider yoktur. Ağın kendisi (tamamı) liderdir. O nedenle kamu yöneticileri günlerdir bu olaylara bir baş, bir lider arayadursun ağda hem herkes liderdir, hem de kimse lider değildir. Gezi Parkı’nda bir bakarsınız birisi oturmuş oradaki çocuklara resim yaptırıyor, bir kaç kişi ellerine birer çöp torbası almış yerleri temizliyor, üç tanesi hediye getirilmiş olan bir buzdolabını düşe kalka taşıyor. Bunları yapmak için kimseden bir emir almaları gerekmez. Yapılacak işler vardır, bunlar içinden de yapmayı arzu edenler o işleri yaparlar.

Y kuşağı birinin başında patronluk, müdürlük, amirlik, yöneticilik yapması yerine ona mentorluk yapmasını ister. Eşitlikçidir; birisi ona statüko, yaş, unvan vb. itibariyle liderlik taslamaya kalkarsa bunu benimsemez. Ancak bilgisine ve pratiğine güvenen Y kuşağına, kendi yolunda yürümesi için, destek olabilir.

İletişim teknolojileri ana araç

Y kuşağı ile etkileşim kurmak istiyorsanız öncelikle o üç kritik teknolojiyi ana diliniz gibi bilmeli ve şahsen kullanmalısınız. Emrinizdeki personele her gün birkaç mesaj attırarak sosyal medyada sözde var olmakla Y kuşağının gönlünü fethedemezsiniz. Birisi birisine küfür ettiğinde nasıl ki “konuşma”yı yasaklamak kimsenin aklına gelmiyorsa, böyle bir eylem de kimsenin aklına “sosyal medya”yı yasaklamayı getirmemelidir. Aklına bunu getiren gerçek yüzünü de göstermiş olur ki bu durumda sosyal medyada ne kadar var olsa da bu Y kuşağına samimi gelmez.

İspanyol asıllı ABD’li sosyoloji profesörü Manuel Castells’e göre ağ toplumu bilgi iletişim teknolojilerini (cep telefonu, internet, sosyal medya vb) etkin bir şekilde kullanır. Ağ oluşturma anlayışı bir kez benimsenirse bu “ağlaşma”nın yayılması üretim, deneyim, iktidar ve kültürel süreçlerin işleyişlerini ve sonuçlarını etkilemeye başlar. Ağ toplumunu özgün kılan bireyin ağ üzerinden enformasyon alması ya da göndermesi değil, enformasyon ve bilgiyi yeniden üretmesidir. Ağ toplumunda birey bilgi üretir; sadece bilgi tüketmez.

Y kuşağı gençleri aynı anda birden çok iş yapabilir. Şu an da siz onları Gezi Parkı’nda şarkı söylüyor, eğleniyor ya da pinekliyor sanabilirsiniz. Oysa onlar şu an orada üretiyorlar da. Bu üretim süreçlerinin sonuçları çok boyutludur. O sonuçların bir kısmı daha bugünden görülmekte (örneğin Gezi Parkı’ndaki gündelik yaşamın organizasyonu). Bir kısmı ise gelecek aylarda, yıllarda ortaya çıkacak. İş dünyasında, akademik hayatta, sporda, edebiyat ve sanatta.

“Şimdi" Y kuşağı

Y kuşağı “şimdi” kuşağıdır. Herşeyi “şimdi vakti” geldiğinde yapar. Yarını düşünerek yaşamak gerekliliği kafalarına kazınmış olan kuşaklar için bu “şimdiki zamanda yaşamak” hali hafife alınacak bir olgu olarak gelebilir.

Peki Y kuşağı nasıl oluyor da herhangi bir başarının altına imza atabiliyor? Bunun birkaç alternatif açıklaması var. Bazı durumlarda o “şimdiki zaman hali” bir Y kuşağı dijital yerli için aralıksız günlerce, aylarca sürebilir. Çoğu durumda ise şimdiki zamanda yaşama hali günün uykuya ayırdıkları vakit hariç her anında geçerlidir. Yarını düşünenler günde beş birim devinimde bulunurken şimdiki zamanda yaşayan Y kuşağı günde beş yüz birim devinimde bulunabilir. O nedenle şimdiki zamanda yaşamak hali, gerekli zihinsel ve dijital kültürel donanıma sahip olmayan dijital göçmenler için hafife alınacak birşeyken dijital yerliler için bu muazzam bir gizilgüçtür. Y kuşağı bir günde dünyalar kurar, dünyalar yıkar. Bu ağ toplumunun gücüdür.

Y kuşağının bu “şimdiki zamanda yaşama hali” her alanda geçerlidir. Bugün Gezi Parkı’nda taleplerini ilan etmiş olan Y kuşağı aynı sabırsızlıkla bunun yerine getirilmesini bekliyor. Eğer aynı hızda bu talepler yerine getirilmez de yarın öbür güne bırakılırsa bu onlar için bir anlam ifade etmeyecektir.

Politik olma anlaşıyı farklı

Dijital göçmenlerin Y kuşağını anlamada bu denli başarısız olmasının özünde yatan temel unsur, o üç kritik dijital teknoloji ile güçlendirilmiş ağ toplumu olgusuna uzak olmalarıdır. Y kuşağını yıllardır apolitik olarak kategorize etmekteler. Oysa Y kuşağının politik olma anlayışı dijital göçmenlerden farklıdır; hepsi bu. Aşırı uçta olanlara atfedilen “öteki”ne saygı duymama olgusu, bu açıdan Y kuşağı için de uygulanmakta. Son yıllarda gündeme gelen “yeni normal” olgusu aslında bu dönüşünüm global anlamda dertsiz tasasız gerçekleşmesine ön ayak olmak için geliştirilmiş bir motto biraz da. İşte size yeni normal.
Ancak kuralları eski normalin başındakiler değil, bilfiil yeni normali yaşayacak olanlar koyuyor. Eğer yeni normal olgusunda samimiyseniz, bu kurallara saygı duymanız ve süreçlerinizi buna göre dönüştürmeniz gerekir.

Herkes yüzünü politikacılara dönmüş, onların vereceği tepkiyi bekleyedursun, tepki vermesi gerekenler sadece politikacılar değildir. Örneğin üniversiteler. Internet çağımızın rönesansı olarak değerlendirilirken, hangi üniversitemizin sosyoloji bölümü bu konuda bir ders açmış, bir araştırma yapmış durumda? Hemen hiçbiri! O nedenle günü kurtarmak için politikacıların tepkilerini beklemek yerine orta ve uzun vadeli olarak akademik çevrelerde sosyolojik araştırmaların bir an önce başlatılması gerekir.

İfade özgürlüğü farklılığı

Biz daha Y kuşağı 1981 sonrası doğanlar mı 1991 sonrası doğanlar mı sorusunu akademik olarak cevaplayamamışken, Z kuşağı dünyaya gelmeye başladı bile. Bugün Türkiye’de 2011’den itibaren doğanlar Z kuşağını oluşturmakta. Evet henüz en yaşlısı iki yaşında ama zaman hızla akıyor. Şu an kucaklarına konan tabletler üzerinde istedikleri çizgi film oyununu açıp oynayabilmekte, parmaklarıyla dokunmatik ekran üzerinden cihaza geçerli komutlar verebilmekteler. Zaman hızla akıyor demek de aslında bir dijital göçmen ifadesi. Daha doğru ifade, birim zamana sığdırılan eylem sayısının giderek artması.
Y kuşağını anlamada toplum olarak idrak etmemiz gereken bir olgu da ifade özgürlüğü kavramı ile ilgili. İfade özgürlüğü, herkesin düşüncesini dilediği gibi dillendirebilmesi ile sınırlı değildir. Bunu yaparken öteki herkesin düşünce ve kişilik haklarını incitmemeyi de içerir.

İfade özgürlüğü olgusunu insanlar ne yazık ki televizyonlardaki açık oturum programlarına bakarak öğreniyor. Orada da dinlemekten çok konuşmak, kendi fikrini özgürce ilan etmekten çok, karşısındakinin ilan ettiği fikirleri yanlışlamaya çalışmak var. Bu ifade özgürlüğü değildir; daha ziyade nefret söyleminin en yumuşak halidir. “Bu konuda yanlış düşünüyorsun” demek, ifade özgürlüğünden çok nefret söylemi kapsamına girer. “Bu konudaki görüşünüze katılmıyorum; ben şöyle düşünüyorum” demek ifade özgürlüğünün bir tezahürüdür.

Basit gibi görünen bu nüans, aslında derindeki çok daha temel bir anlayışın dışavurumudur.

#DirenGezi

Kolay günlerde bu anlayış farkı yukarıdaki gibi yumuşak örneklerle gündeme gelse de zor günlerde “öteki”leri çapulcu olarak adlandırmaya kadar gider. Sosyal medyadaki herhangi bir mesajı bu gözle değerlendirerek onun yazarının Y kuşağından olup olmadığını kolayca anlayabilirsiniz. Çünkü Y kuşağı ifade özgürlüğü olgusunu bu şekilde idrak etmiş bireylerden oluşmaktadır. Gezi Parkı eylemleriyle ortaya çıkan mizah anlayışı büyük bir şaşkınlıkla izlenirken, aslında görülen şey Y kuşağının diğer kuşaklara ifade özgürlüğü konusunda verdiği bir derstir.

Gezi Parkı eylemleri Y kuşağının ruhuna yakışır bir şekilde gelişti. Sonuçlanması da büyük bir olasılıkla yine aynı ruha yakışır şekilde olacak. Ve dijital göçmenler bundan da bir şey anlamayacak. Her ne olursa olsun bu eylemler toplumun çok ciddi anlamda göstereceği dönüşümün de başlangıcını oluşturacak. Sadece Türkiye için değil; ağ toplumu olgusunu idrak etmekte olan tüm toplumlar için.

Tıpkı 68 olaylarında olduğu gibi.


#DirenGezi arzu ettiğin şekilde, arzu ettiğin kadar!

Hiç yorum yok: