3 Mart 2010

Kanser Kader Değildir


    Alternatif kanser tedavisi yöntemi kullanan Dr. İlhami Güneral'ın takipçisi Münci Atılgan: "Büyük ilaç firmaları kemoterapi ve radyoterapiye milyar dolarlar yatırdı. Başka bir tedavinin olmadığına herkesi inandırmak istiyorlar. Oysa bu tedavi 55 ülkede uygulanıyor.

Dr. Güneral'e sorumuz çok net: 'Peki, kemoterapiden tamamen vaz mı geçeceğiz?' Yanıtı , 'şimdilik değil' oluyor ve ekliyor: Kanserin türü şu türlerden biri ise kemoterapi yaptırılabilir: Burkit Lenfoma, Choricarcinoma, Akut lenfoblastik lösemi, lenfositik lösemi, Ewing Sarkoma, yumurtalık kanseri ve testis kanseri. Bu kanser türlerine diğerlerine oranla çok nadir rastlanır ama kemoterapiden önemli derecede fayda görürler. Yakınlarınız bu kanser türlerinden başka birine yakalandıysa katiyen kemoterapi ya da radyoterapi yaptırmayın..."

**

Prof. Dr. Ahmet AYDIN

İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı
------


Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu

öğrenir. 1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal
sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden
ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli
bir buluştur ki, Otto Warburg'a Nobel Ödülü
kazandırmıştır.Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da,
vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz -
anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır? Birincisi,
kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize
olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser
hücreleri oksijenden kaçınır. Hiperbarik oksijen terapisi
alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir
yöntemdir.

Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir
mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur.
Kanserin metabolizması normal hücre metabolizması ndan 8 kat
daha büyüktür.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya
şu tablo çıkıyor:
Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen
kapasitesinin üstünde çalışır. Kanser devamlı
açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini
beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser
açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için
vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa. ..
Proteinlerden şeker
Bu ziyan sendromuna kaşeksia (cachexia) denir. Kaşeksia vücudun
proteinlerden (evet, doğru duydunuz, karbonhidratlardan veya
yağlardan değil
de, proteinlerden) "glükoneogenez" (yeniden glükoz yapımı)
işlemiyle, şeker elde etmesidir. Bu şeker kanseri besler.

Vücut sonunda, kanser hücresini
beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.
Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu
şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size? Yani
karbonhidratlardan zengin bir diyet
uygulamak?

Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur
(işe de yaramaktadırlar) çünkü günün birinde birisi
şeker ve kanser arasındaki
bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar
bakımından zengin gıdalara izin verilmez. Terapilerin
hiçbirinde şekere de izin verilmez çünkü
şeker kanseri beslemektedir.
Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir?
Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi
olduğunu
düşünmektedir. Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama
geri kalan parçaları tamamlayamamış tır. Belki de
beslenmeyle ilgili hiçbir şey
öğrenmemiştir. Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi
kuruluşlarından biri, beslenmenin kanserle bir ilgisi
olmadığını iddia etmekteydi!! !!

Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate
değer terapilerle ortaya çıktılar. Bunlardan biri
'Laetrile'dir. Kaşeksialı
hastaların yüzde 50'den fazlasında glükoneogenez sürecini
durduran hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.
Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir
"akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır. Akıllı
bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir
kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile
karşı karşıya geldiğinde bu kaplamayı üzerinden atar.
Kanseri yok etmek için kemoterapiyi
serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan,
kanserli bölgedir.
Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de
vardır. Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten
kaçınır. Kanser, çiğyiyeceklerdense, pişmiş yiyecekleri sever.Pişirme işlemi,
besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir. Bir de, kanserin
şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu
beslemeyin!
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı
düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş olursunuz.
Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları
olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı.

Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her
türlü gıda maddesinin üzerine " Sağlığa
zararlıdır. Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol
açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu.
Aspartam ve sükraloz gibi diğer tatlandırıcılar da yan
etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında.
(Editörün notu: Ama maalesef hiç
birinin üzerinde böyle bir ibare yok).

Kaynak: International Wellness Directory



Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?
İngiltere'de 1815'de 5 kg cıvarında olan kişi başına
yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg 'ın üzerine
çıkmıştır. 1970-2000 yılları arasında ABD
vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha
fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir.



Türkiye'deki durum da artık çok farklı değildir.
Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un
kullanılmaktadı r. Bütün bu bilgiler kanserlerin
niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.



Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi
önlenebilir;



* Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.


* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı


içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.


* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları


yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.


* Bol taze sebze ve meyve yiyin.


* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk


ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların


yerine zeytinyağı ve doğal hayvani


yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.


* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi


probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.


* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını


yiyin.


* Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının.


Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse marda (?) sütü


kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir)


tercih edin.


* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan


tüketin.


* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.


* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).


* Stresten uzak durun.


* İyi uyuyun.


* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.


* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir


şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.


* Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!


* Aşırı alkol kullanmayın.


* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.


* Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme)


ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.


* Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin


kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler !!!!


* Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır


kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki


tercihlerdir.


* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.

Hiç yorum yok: